stalin

Josef Stalin (Rusça: Иосиф Виссарионович Сталин; asıl adıyla Gürcüce: იოსებ ბესარიონის ძე ჯუღაშვილი, İosif Besarionis dze Cugaşvili) (1879 - 1953), Gürcü Lider. 1922'den, 1953 yılındaki ölümüne kadar 31 sene boyunca SSCB'nın liderliğini ve Sovyetler Birliği Komünist Partisi'nin liderliği anlamına gelen Genel Sekreterliğini yapmıştır. Lenin'in ölümünden sonra, Sovyetler Birliği içinde yükselen bürokrasi içinde üstlendiği liderlik görevi boyunca uygulamaya koyduğu karşıdevrimci politikalar, dünya sosyalist hareketine büyük darbeler vurmuştur.

 

İlk Yılları

"Kafkasya üçlüsü", Mikoyan, Stalin ve Ordzhonikidze

İosif Cugaşvili, 21 Aralık 1879'da Gürcistan'ın Gori kasabasında doğdu. Yahudi kokenli Cugasvili ailesinden gelmektedir. Babası kunduracıydı. Gençken girdiği papaz okulundan devrimci militanlara katılmak üzere ayrıldı ve Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin Bolşevik kanadı saflarında yer aldı.

Ekim Devrimi ve Kuruluş

Ana madde: Ekim Devrimi

Uzun yıllar Sibirya'da sürgünde kaldı. 1917 Ekim devriminden sonra sürgünden döndü. Aynı dönemde İsviçre'den sürgünden dönen Lenin'le birlikte çalışmaya başladı. 1917 Temmuz ayında Lenin'in tekrar Finlandiya'ya sürgüne gitmek zorunda kalması üzerine, Sverdlov'la birlikte partinin yönetimini üstlendi. Ekim Devrimi'nden sonra Lenin'in başkanlığındaki Sovyet hükümetinde Milliyetler Halk Komiseri oldu.

Lenin'in Ölümünden Sonra

Lenin'in 1924'teki ölümünden az önce Komünist Partisi genel sekreteri olarak seçildi. Lenin'in vasiyetnamesinde Stalin'in kaba bir kişiliğe sahip olduğu ve "dolayısıyla" parti yönetimi için uygun olmadığı yazılmıştır.

1930lu Yıllar [değiştir]

Sovyetler Birliğinin ilk önder kadrosu tarihteki ilk işçi sınıfı devletinin istikamet yönünü tayin ederken daha önce tarihte benzer bir örnek olmamasının her türlü sıkıntısını çekmiştir. Lenin'in ölümünden sonra 1930'lu yıllara kadar süren derin tartışmalar, yargılamalar ve verilen idam cezaları aslında farklı istikamet tayin etmek isteyen Bolşevikler arasında gelişen siyasal ve ideolojik kavgalardır. Bu dönemde NEP siyasetinden çıkılması eleştiri konusu olacak, sanayileşme ve kolektivizasyona karşı çıkılacaktır. Savaş Komünizminden NEP'e geçişi eleştiren Troçki, NEP siyasetine son verilmesine karşı çıkan Buharin, önce Troçki ile daha sonra Stalin'e karşı parti içinde muhalefet eden Zinoviev ve Kamenev süreç içinde tasfiye edileceklerdir. Troçki özellikle Stalin liderliğindeki Sovyetler Birliğinin artık bir işçi devleti olmadığını öne sürüp Sovyetler Birliği'nin tamamen dejenere olduğu için ortadan kaldırılmasını savunacaktır.II. Dünya Savaşı yıllarında Troçki'nin sürdürdüğü bu siyaset onun 20 Ağustos 1940 tarihinde Sovyet Gizli Polisi GPU tarafindan düzenlendiği iddia edilen bir suikast sonucu Meksika'da öldürülmesine kadar sürecektir. Komünist Parti içinde sağ veya sol sapmayla suçlanan eski liderlerin tamamı ise 1930'lu yıllarda mahkum olacak, çoğu da idam edilecektir. Özellikle eski Bolşeviklerin yargılanması ve cezalandırılması ilginçtir. Moskova'da 1936-1938 yılları arasında yapılan duruşmlarda Bolşevik Partinin eski önderleri akıl almaz suçlar itiraf etmiş, kendilerini emperyalist devletlerin ajanları olarak ifşa etmişlerdir. Büyük Temizlik adıyla toplumda geniş yankı bulan tasfiye hareketi sonucunda özellikle partide Stalin ve ekibi (Molotov, Voroşilov, Kaganoviç, Beria) hakimiyetlerini kurmuşlardır. Bu sayede planlanan sanayi hamleleri hızla gerçekleştirilmiş, büyük topraklar kollektifleştirmiştir. Küçük üreticilerin ve köylülerin kooperatiflerde örgütlenmelerine imkân tanınmıştır. Ayrıca Hitler iktidarının verdiği tehlike sinyalleri de doğru tespit edilerek bir savaşın yaklaşmakta olduğu saptaması yapılmıştır. Buna göre silah sanayisi de önemsenecektir.(Türkiye de, İsmet İnönü'nün Başbakan olduğu bu yıllarda Sovyet modeli "Beş Yıllık Kalkınma Planları"nı hazırlayıp uygulamış ve değişik alanlarda üretim yapan sanayi tesislerini devletleştirmiştirtirtirtir.)

 

1941-45 Büyük Vatanseverlik Savaşı

II. Dünya Savaşı sırasında parti liderliği, hükümet başkanlığı ve Sovyet orduları başkomutanlığı görevlerini bir arada yürüttü. 1939'da Hitler'in Nazi Almanyası'yla Molotov-Ribbentrop paktı diye de bilinen bir saldırmazlık anlaşmasını imzaladı. Bu anlaşma müzakereleri sırasında, Stalin, Hitler'den, Polonya'nın doğusu, Finlandiya'nın güneyi, Estonya, Letonya ve Litvanya'ya ilaveten Türkiye'den de toprak istekleri olduğunu belirtti ve fakat diğer istediklerini aldığı halde Türkiye konusunda başarısız oldu.[1]

Bu tartışmalı tarihsel dönemle ilgili olarak, Stalin'e düşman veya Stalin'den yana olan her iki tarafın da farklı tezleri vardır. Stalin karşıtlarının tezlerine göre, Hitlerle aralarındaki açıklanmayan gizli protokole bağlı olarak Finlandiya, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya ve Polonya'nin Naziler veya Sovyetler tarafından işgalinin yolu açılmıştır. Stalin'in doğru yaptığını savunanlara göre ise, 1937'deki Münih görüşmelerinde açıkça ortaya çıktığı gibi, İngiliz ve Fransız emperyalistleri ve dolaylı olarak da Amerikalılar, Nazileri kışkırtıyorlardı ve onların Sovyetler Birliği'ne saldırısının önünü açmaya çalışıyorlardı. Bu amaçla Avusturya'nın Almanya'ya katılmasına (Anschluss) ve Çekoslovakya'nın işgaline göz yummuş ve onaylamışlardı.Ne var ki, özellikle Çekoslovakya'nın işgalinden sonra Sovyetler Birliği'nin İngiltere ve Fransa ile ilişki kurma çabalarına rağmen bu iki ülke Nazi tehdidini birlikte ortadan kaldırma girişimini reddetti. Böylece Sovyetler Birliği, kendi sınırlarını güvence altına almak için bu protokolü imzaladı. Stalin'in amaçlarına göre, Polonya ve Baltık ülkelerinde oluşturulacak tampon bölgeler, Nazilerin Sovyetler Birliği'ne ulaşmasını engelleyecekti. Böylece 1939 yılında Nazi işgalinden sonra Sovyetler Polonya'nın kalan yarısını işgal edip Estonya, Litvanya ve Letonya'yı sınırlarına kattı. Finlandiya'ya saldırdı ve büyük kayıplar vermesine rağmen Mart 1940'da "kış savaşı' olarak bilinen bu savaşı da kazandı. 1941'de Hitler'in Sovyetlere saldırması üzerine Stalin bu sefer müttefiklerin yanında yer aldı. II. Dünya Savaşı'nın en ağır bedeli ödeyen güç olarak (24 milyon ölü) müttefiklerin yanında Nazi Almanyası'na karşı kazandığı zafer uluslararası alanda gücünü artırdı.

Cemal Paşa'nın 21 Temmuz 1922'de Tiflis'te bir suikast sonucu katledilmesinin, Stalin'in emriyle, o sırada Gürcistan Çeka'sının başında olan Lavrenti Beria tarafından tertiplendiğine dair iddialar vardır.[2] Nazilere yardım ettikleri gerekçesiyle Kırım Tatar Türklerini, 1944'de Sibirya'ya sürdü. Ayrıca 1944 yılında Gürcistan Türkiye sınırında yaşamakta olan Ahıska Türklerini de Orta Asya'ya sürgüne göndermiştir. Gene aynı yıllarda Kuzey Kafkasya'da Çeçenistan'da ve Dağıstan'da yaşayan Türkleri de Orta Asya'ya sürmüştür.

II. Dünya Savaşı'nın bitiminden sonra, Rusya'nın 93 Harbinde işgal ettiği ve daha sonra Brest Litovsk Barış Antlaşması, Gümrü Antlaşması, Moskova Antlaşması ve Kars Antlaşması ile Türkiye'nin geri aldığı Kars, Ardahan ve Artvin vilayetlerini ve İstanbul ve Çanakkale Boğazlarında askeri üsler isteyince[3], Türkiye, II. Dünya Savaşı'nın diğer galipleri olan ABD ve İngiltere ile ilişkilerini güçlendirmek için Sovyet düzeni benzeri tek-partili Milli Şeflik yönetiminden çok-partili demokrasi düzenine geçmiş ve 1952 yılında NATO'ya üye olmuştur.

Bu tarih yorumunun eksikli bir yanı olarak ise özellikle Nazi Almanyası'nın savaş yıllarındaki Ankara elçisi Von Papen ve onunla yakın ilişkide olan Türk hükümetinde yetkili ekip gösterilebilir. Refik Saydam, Şükrü Saraçoğlu ve Numan Menemencioğlu'nun da dahil olduğu bu ekip Nazi Almanyasının galip gelmesini istemekte, Almanya ile dış ticareti Alman para birimi "Reichsmark" ile yapmakta, TC banknotlarını Almanya'da bastırmakta, Almanya'ya paslanmaz çeliğin hammaddesi olan krom sevkiyatı yapmakta ve Sovyetler Birliği'nin işgal ettiği Kırım ve Kafkasyadaki Türk topraklarında askeri harekat yapmakta olan Nazi Ordusunu cephede takip etmek için komutanlar yollamaktadırlar. Böyle bir durumda zaten Türkiye'de varolan ve yaratılan bir Sovyet karşıtlığı mevcuttur.[4] Ayrıca 1950 yılında, ileride NATO üyesi olabilmek için Kore Savaşında komünistlere karşı çarpışmak için gönüllü askerlerden oluşan Türk tugayının muharip birlik olarak gönderilmesi, halkın yüzyıllardır süregelen Rus yayılmacılığına ve bolşevik'lere karşı tepkisini gösteren bariz bir örnektir.

Savaştan Sonra

Stalin, 1945'ten sonra işgal ettiği Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde sosyalist rejimler kurdurdu. Daha sonra bu ülkelerin dünyadan izole edilmesi Churchill tarafından "demir perde" diye anılacak ve bu kavram yaygınlaşacaktır.

5 Mart 1953'te öldü. Ölümünden sonra Kruşçev, Stalin'i "insanlığa karşı suç işlemekle" suçladı. Ancak Stalin'i savunanlar gerek Yeşov konusunda, gerek Ukrayna Soykırımı ve 30lu yıllardaki "Kızıl Terör" olayları konusunda Kruşçev'in yalan söylediğini iddia etmektedirler. Ünlü 20'nci Kongre ile başlayan anti-Stalinizasyon kampanyası Sovyetler Birliği'nde Gorbaçov dönemine kadar sürecektir. Gorbaçov tarafından kongrelerde yayımlanan Glasnost ve Perestroika ile Stalin'e bir dizi suçlama ileri sürülerek komünizm'in iflasının sebebi ilan edilmiştir

 
SON DAKİKA HABER
 
 
Bugün 33 ziyaretçi (37 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol